TÜRKEL MİNİBAŞ GÖDENCE'DE

TÜRKEL MİNİBAŞ GÖDENCE'DE Seferihisar Belediyesi ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, İzmir ve Seferihisar Şubeleri ortaklığında Gödence Köyü’nde düzenlenen “Prof. Dr. Türkel Minibaş’ı Anma” ve “Tarım, Hayvancılık, Kooperatifleşme, Köylerin Tüzel Kişiliği” panelleriyle anıldı.

Etkinlikte ÇYDD İzmir Başkanı Gönül Kaya, Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, Ege Üniversitesi Tarım Politikası ve Yayım Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Özkaya, Gödence Kooperatifi Başkanı Özcan Kokulu konuşmacı olarak yer aldılar.

Kaya “Bir cumhuriyet kadını, üniversitesi öğretim üyesi, bir iktisat profesörü, Cumhuriyet Gazetesi yazarı, Prof. Dr. Türkan Saylan ve gençlerin yol arkadaşı, kadın, çocuk ve çevre hakları savunucusu, pek çok sivil toplum örgütü kurucusu ve aktivisti, bağımsız Türkiye'nin yılmaz savunucusu, ÇYDD Genel Başkan Yardımcısı Minibaş, bugün yürüttüğümüz mücadelede o sımsıcak gülüşü ve heyecanıyla yaşıyor. Görence Köyü’nün Minibaş için de çok ayrı bir yeri vardı. Bir kongre nedeniyle geldiğinde, 'Bu köy içinde bir şeyler yapmalıyız,' dedi ancak sağlığında bunu gerçekleştiremedi. Şimdi biz onun bu vasiyetini yerine getiriyoruz. Gençlik etkinliğimiz olan ‘Köyde Şenlik Var’ uygulamasını Görence'yi merkez seçerek yaptık. Köylü ürünlerinin tanıtımına çalıştık, gençlerle köylülerimizi, üreticilerimizi buluşturmayı sağladık," dedi.

Soyer, "Minibaş'ın anısını yaşatmak sadece sözde kalan durum değil. Tarımcılıktan hayvancılığa, toplumun çağdaşlaşmasından eğitimde fırsat eşitliğine kadar her yerde direnmekle, mücadele etmekle oluyor. Günümüzde artık birbirimize sımsıkı sarılmak, yan yana olmak zorundayız. Çağdaş yaşam desteklenecek değil, direnilecek konu durumuna geldi. Ülke olarak çok karanlık bir dönemi yaşıyoruz. Bu nedenle yan yana olmayı başarmalı, ortak paydalarımızı hep öne çıkartmak zorundayız. Başka bir yolumuz yok,” diye konuştu.

Özkaya, “2006'da köylünün tohumluk satmasına yasak getirildi. İlk önce yerli tohum satan yerli şirketler bize tepki koydu. Ancak o dönemde de bizler bu yasaktan kendilerinin de mağdur olacağını, ülke tohumculuğunun yok edilme sürecinin başlatıldığını vurguladık. Süreç içinde bize karşı çıkan o yerli tohum şirketini önce Fransızlar daha sonra da İsrailliler satın aldı. Bugünkü gelinen noktada ülkede geleneksel tohum satmak bir ceza suçu kapsamına girmiş, ulus tarımındaki tohumculuk tamamıyla dışa bağımlı hale getirilmiştir. Türkiye’de konuşlanmış yabancı tohum şirketleri pahalı orijinal tohumluk ithal edip, daha ucuz sertifikalı tohumluk ihraç ediyor. Bu şirketlerin çoğu tarım ilacı da satıyor. Dolayısıyla onları da alıyoruz. Çünkü tohumlukları hastalık ve zararlılara dayanıklı değil. Üstelik bu ürünlerin besin değerleri de düşük. Daha sonra bu tarım ilaçlarını kullanırken çiftçiler, ürünleri tüketirken de halk zehirleniyor. Besin değerleri düşük olduğundan bizleri hastalıklardan korumuyor. Dahası bu şirketlerin bir kısmı beşeri ilaç da satıyor. Dolayısıyla bir satış daha yapılıyor. Bu gibi şirketlerin üç ayrı cebi var. Sağ cebine tohum, soluna tarım ilacı, arka cebine de beşeri ilaç parası giriyor,” dedi.

Kokulu, “Ülkemizde tarımın yok edilmediği yerlerin sayısı parmakla sayılacak kadar azaldı. Tarımda kendine yeten yedi ülke söyleminden bugünlerde her tarım ürünlerinin ithal edildiği döneme geldik. On yıllardır tarımı katleden politikalar nedeniyle köylülerimiz bir yandan tohum şirketlerinin tarım işçisi olurken, diğer yandan da şehirlere göç etmek, en ucuz emek yani köle durumuna düşürüldü. Bu politikalara karşı kooperatifçilik de çok önemli. Bir yanıyla üreticilerin emeğini değerlendirmeye çalışırken, diğer yandan da tüketicileri en doğalı, en sağlıklısını sunma derdindi. Ancak bu bağlantının iyi işlediğini söylemek çok zor. Bir yandan yasal engellemeler, yasal desteklerden yoksun oluşumuz işimizi güçleştiriyor. Ancak her şeye karşın yerelde direnmeyi, örgütlenmeyi başaran köylerimiz var,” diye konuştu.

Mete Kızık, Cumhuriyet Gazetesi, 07 Şubat 2015 Cumartesi


07.02.2015